Giriş
İletişim, gerçekleştiği fiziksel çevre ve bu çevrenin dinamiklerinin birbiri ile etkileşimi sebebiyle sosyolojik bir süreci de ifade eder. Bu bölümde iletişimi oluşturan temel öğeler ve akışa mercek tutulurken, iletişim “etkileme süreci ve anlam üretme süreci” bağlamında açıklanacaktır. Sosyolojik perspektifle iletişimin dinamiklerini açıklarken kültür ile ilişkisine de vurgu yapılarak, geçmiş birikimler, toplumsal hafıza, toplumsal mutabakatlar, ortak gelecek hedefleri gibi toplumu birleştiren unsurların iletişim kurgusu ve kullanılan yöntemleri ne şekilde etkilediğine vurgu yapılacaktır. Bu yönüyle iletişimin neden disiplinlerarası bir alan olduğu ve sadece bireysel çerçevede ele alınmasının iletişimi açıklamaya ve onu etkili bir araç olarak kullanmaya yetmeyeceğinin nedenleri de ortaya konulmuş olacaktır.
2.1. İletişim Sosyolojik Bir Süreçtir
Aralarında birlik olan veya belli bir düzen veya zaman içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay ve hareketler dizisi olarak tanımlanan süreç, etken, dinamik ve sürekliliği olan bir yapıdır. Tek boyutlu ve statik olarak tanımlayamayacağımız iletişim de, süreç özelliği gösteren bir olgudur.
Süreç, bir olayın düzenli olarak birbirini izleyen değişimler içinde gelişmesi ve daha sonra başka bir olaya dönüşmesi anlamına gelir. Basit bir kişisel olayın bile gerçekleşmesi için, karar verme, zihinde tasarlama, kurgulama, fiziksel olarak tatbik etme gibi birçok aşaması vardır. Sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirdiğimiz zaman “kişisel” gibi görünen bir olayın arkasında, mutlaka “toplumsal” bir boyut olduğunu görmemiz gerekir. En bireysel olayların gerçeklemesi için bile, kişinin içinde bulunduğu grup ve arkadaş ilişkilerinden etkilenme ve olayın aktörünü etkileyen bir dizi toplumsal olay söz konusu olmaktadır. Yani her bir tekil olayı hazırlayan, bir küçük olaylar süreci vardır.
İletişim de anlık bir bilgi alışverişi olarak değil, öncesi ve sonrası ile bilgi akışının (veya zihinde etkilerinin) devam ettiği bir süreç olarak algılanmalıdır. İletişim biliminin kurucularından olan Hovland, iletişimi, “başka bireylerin davranışlarını biçimlendirmek niyetiyle, bir birey tarafından uyarının nakledildiği süreç” biçiminde tanımlar (Lazar, 2001:27). İletişimin süreç özelliği bireysel ve toplumsal (kültürel) olarak iki türlü karşımıza çıkar. Birey olarak iletişim gereksinimimiz değişken ve sınırsızdır. Sürekli kendimizi anlatmaya ve çevremizi, başkalarını anlamaya çalışırız. İletişim sürecinde öğrendiklerimizden etkilenir, başkalarını da etkileriz. Bu dönüşüm, başkalaşma hâli bireysel düzeyde sürüp gider. Toplumsal değer ve yargıların da o toplumun üyeleri arasında paylaşılabilmesi için iletişime ihtiyaç vardır. Bizden önceki kuşakların ne yaptıklarını ancak kültürel bir aktarım ile-iletişimle- öğrenebiliriz. Bizim içinde yaşadığımız kuşak da gelecek kuşaklara kültürel öğeleri aktarırlar. Böylece, iletişim süreci bireysel ve kültürel/toplumsal düzeyde sürekli aktarılan, değişen, gelişen bir nitelik taşır.
İletişim kavramının tanımlanmasını ve anlaşılmasını güçleştiren en önemli etkilerden biri de, onun sosyolojik bağlamından koparılarak, bireysel bir eylem gibi değerlendirilmiş olmasıdır. Kaynak ve alıcı arasında geçen kısa süreli, anlık kişisel eylemler, aslında geri planındaki uzun bir yaşam tecrübesini barındıran, hayat boyu süren bir iletişim sürecinin anlık bir görüntüsüdür.
Kitabımızın birinci bölümünde bahsettiğimiz gibi modern anlamda iletişim alanındaki ilk sosyolojik çalışmaları yapan Charles Cooley, Herbert Mead ve John Dewey başta olmak üzere, Şikago Okulu’nun temsilcileri, iletişimi sadece ileti nakli ile sınırlamamışlardır. Onlara göre iletişim, sürekliliği olan ve içinde kültürün inşa ettiği simgeleri barındıran bir süreçtir. İletişim kamusal hayatın tam merkezinde yer alır ve siyasette, gelenek/göreneklerde, sanatta, mimaride, kültürün her alanında kendini gösterir (Lazar, 2001:16).
İnsanlar arasında anlamların paylaşılmasını ve fikirlerin akışını sağlayan, böylece anlam yaratma ve bireyler arasındaki anlamları “ortaklaştırma” işlemi olan iletişim, kesintisiz bir süreçtir. Hayatımızın her anında, günlük hayattaki her saniyede mutlaka iletişim sürecinin bir aşamasında bulunmaktayız. Kişilerarası ortamlarda her davranışın bir iletişimsel karşılığı vardır. Aynı ortamda bulunan ve birbirleriyle hiç konuşmayan kişilerin dahi bir iletişim içinde olduklarını söyleyebiliriz. Hiç tanımadığı bir kişi ile aynı asansöre binen biri, yanında sadece birkaç saniye ayakta durduğu kişi hakkında, doğru veya yanlış, bir algıya sahip olur. Kişinin giyimi, duruşu, saç şekli, kullandığı aksesuarları veya parfümü gibi simgelerin her biri birer mesaj olarak algılanır.
Bizim günlük hayatta kurduğumuz kısa iletişim eylemleri, aslında akıp giden hayat içerisinde, yakaladığımız, fark ettiğimiz ve tanımlamaya çalıştığımız anlık iletişim parçacıklarıdır. Büyük ve akıp giden bir sürecin, günlük hayattaki kurduğumuz iletişim parçacıklarını daha iyi anlamak için fotoğraf metaforu örneğini verebiliriz. Fotoğraf çekmek, aslında akıp giden hayatın sadece birkaç salisesini yakalayarak daha sonra tekrar o görüntüye dönebilmemize imkân veren bir eylemdir. Fotoğraf, yaşanan uzun sürecin, çok çok kısa bir görüntüsüdür. Bir fotoğraf ile süreci ve hayatın tamamını anlamak mümkün olmasa da, fotoğraftaki objeler, bize sürecin akışı hakkında bir fikir verebilir.
İletişim en az iki kişi arasında duygu, düşünce ve bilginin farklı araç ve yöntemler kullanılarak paylaşılmasıdır (Vural, 2013:4). Bu araçlar bazen yazı, bazen söz, bazen sadece beden dili olabilir. İletişimin olmazsa olmazı olan kaynak ve hedef sürekli olarak birbiriyle mesaj alışverişini sürdürmektedir. Kaynak dediğimiz, iletişim sürecini başlatan kişi, hedef dediğimiz muhatabını etkilemek ve onda bir davranış değişikliği meydana getirmek için, ona mesaj gönderir. Hedef de kendisine gönderilen bu mesajı alır ve cevap verir (feedback gönderir). İletişim süreci dairesel olarak işlemeye başlamış olur. Yüz yüze iletişim kuran iki bireyin fiziki olarak birbirinden ayrılmasından sonra da, zihinde iletişim eyleminin etkisi devam eder.
Hiç kimsenin bulunmadığı bir ortamda dahi kişinin bir iletişim içinde olduğu söylenebilir. Bireyin yalnızken düşünmesi, hayal kurması, plan yapması, özeleştiri yapması gibi içsel yolculukları da bir nevi iletişimdir ve bireyin iç iletişimi olarak ifade edilebilir. Kişinin içsel iletişimi, onu güdüleyen, motive eden, kişinin düşünce dünyası ile kendisini tanımasına yardımcı olan bir iletişim biçimidir (Yüksel, 2013:8).
Burada ayrıntılarına girilmeyecek olsa da, diğer iletişim biçimlerinden de isim olarak bahsedebiliriz:
İletişim Biçimleri:
- Bireyin iç iletişimi
- Bireyler arası iletişim
- Grup içi iletişim
- Örgütsel iletişim
- Kitle iletişimi
2.2. İletişimin Temel Öğeleri
İletişim sürecinin öğeleri farklı kuram ve yaklaşımlara göre artırılıp azaltılabilir. Ancak iletişimin olmazsa olmaz üç temel unsuru vardır. Bunlar, kaynak, ileti ve hedef (veya hedef kitle)tir. İletiyi gönderene kaynak, alana hedef(hedef kitle), iletişimde gönderilen bildirime/mesaja da ileti denilmektedir. Şimdi bu temel unsurları ve bunlara ilave olarak iletişimin diğer unsurları olan kanal/araç, kod/kodlama/kodaçma, geribesleme/feedback, gürültü ve referans çerçevesini biraz daha ayrıntılı olarak ele alalım.
2.2.1. Kaynak
Kaynak, kimi zaman tek bir kişidir, kimi zaman ise bir gazete, bir ajans, radyo ya da televizyon istasyonudur. Tek kişi olduğunda bireysel, gazete ya da radyo olduğunda ise bir kurumsal yapı söz konusudur.
Gazete, radyo, televizyon istasyonu ya da bir reklam ajansının hazırladığı kampanya söz konusu olduğunda iletişim süreci örgütlü bir iletişim edimi ile başlamaktadır. Böyle bir iletişimde; çok uzak ülkelerdeki muhabirler, onların gönderdikleri haber ya da yorumların yüzlercesinden üçünü beşini yayınlamak için seçip yeniden kodlayan yazı işleri personeli, dizgiciler, basım işlemlerinde yer alanlar, ülkenin düşünce özgürlüğü konusundaki gelenekleri ve hukuk sistemi, siyasal ortamı, vb. söz konusudur (Oskay, 1992:17).
2.2.2. İleti / Mesaj
Mesaj, paylaşılmak ve/veya aktarılmak istenen duygu, düşünce veya bilgidir. Bu mesajlar, kaynağın bilinçli veya bilinçsiz, hedef kitleye ulaştırdığı her şeyi kapsamaktadır. İletişim sürecinin önemli bir öğesi olan ileti ya da mesaj anlamlı bir etkileşimin içinde bulunduğu tüm öteki öğeler bağlamında incelenmekte ve yalnızca tanımlama amacıyla iletişim sürecinden ayrı ele alınabilmektedir. ‘İletinin işaret ya da işaretler topluluğu olduğunu, kendi başına bir anlamı bulunmaksızın var olduğunu’ söyleyen Schramm ise, iletiyi iletişim süreci içinde incelemektedir (Usluata, 1994:15). İletinin biçimini, belirli kurallara göre oluşturulan işaretler dizisi olan “kod”lar teşkil etmekte; iletiler de kodlar aracılığı ile bir dizi işaretten başka işaretler dizisine dönüştürülebilmektedir. Kaynaktan çıkan mesajlar, iletişim sürecine dâhil olan diğer kişilerin anlayabileceği (kodlanan mesajları açacak özel bilgiye sahip) şekilde, bilinen sembol, simge, ses veya işaretlerle kodlanmaktadır.
Mesajı iki bölümde incelemek mümkündür. Mesajın dili ve içeriği. Mesajın dili, iletinin hedefe ulaştırılmasında kullanılan herhangi bir koddur (Vural, 20103:8). Bu kodlar, konuşma dili olabileceği gibi, resim veya müzik gibi sanat eserleri, ya da jest ve mimikleri kapsayan beden dilinin mesajları, yani semboller (göstereler) de olabilir. İleti dilinin, kaynak ve hedef tarafından iyi bilinmesi (aynı dili konuşmaları), iletişim sürecinin sağlıklı işlemesi açısından oldukça önemlidir. İçerik ise, paylaşılacak olan duygu, düşünce ve bilginin seçilmesi ve en açık/kolay anlaşılır hâlde iletilmesi işlemidir.
Kitle iletişiminde ileti, teknik araçlar kullanılarak üretilen ve yine teknolojik araçlar vasıtasıyla okuyucu, izleyici veya dinleyici kitlesine gönderilen mesajlar topluluğudur. Belli bir amaç için medya organı tarafından kitlesel olarak üretilen içerikler, kitle iletişime imkân veren ortamlarla hedef kitlelere ulaştırılır. Gazetedeki yazılar, televizyondaki görüntüler, radyodaki sesli programlar kitle iletişim araçlarından, kitleye gönderilen iletilerdir.
2.2.3. Alıcı / Hedef / Hedef Kitle
İletişim sürecinde mesajın ulaştırılmak istendiği kişi ya da kişilere alıcı (hedef veya hedef kitle) denir. Kaynak durumundaki bir kişi veya kitle iletişim aracı (medya), simgeler kullanarak kodlamış olduğu iletisini bir tutum veya fikir değişikliği yaratmak üzere ya da belirli bir amaç gütmeksizin alıcıya göndermektedir. Mesajın ulaştırılmak istendiği hedef tek bir kişi veya grup olabileceği gibi, medyanın hedef kitlesinde olduğu gibi belirsiz topluluklar da olabilir.
2.3. İletişimin Diğer Öğeleri
2.3.1. Kanal/Araç
İletiyi taşıyan sinyaller kaynaktan hedefe bir kanal aracılığı ile gönderilir. Hedeften kaynağa dönecek geribildirim de yine bir kanal ile gelmek durumundadır. Kaynaktan çıkan iletiyi aktaran fiziksel araç veya fiziksel ortam kanaldır. Kanal, daha çok, radyo dalgaları, ses telleri, sinir sistemi vs. gibi teknik boyutu vurgulamak için kullanılır. Araç ise, iletileri kanallar boyunca aktarılabilir işaretlere dönüştüren cep telefonları, kitap, televizyon vs gibi fiziki veya teknik araçlardır.
2.3.2. Kod/Kodlama/Kodaçma
Kod, bir nevi şifre demektir. Kaynak ve hedef gördüğünde veya duyduğunda aynı anlamları çağrıştıran, mesajın şifrelenmiş hâlidir. Kodlama, kişinin zihnindeki düşünce, duygu ve fikirleri ifade edebilmek için belli sembollere dönüştürmesi (kelimelere dönüştürüp konuşması veya yazıya dökmesi) demektir. Kod açma ise, hedefin, iletişimi başlatan kaynaktan gelen sembollerle gelen mesajı, kendi zihninde anlamlı hâle getirmesidir.
İletinin kodlanması çok kısa, çarpıcı, dikkat çekici, kolay, akılda kalıcı olmalıdır. Aksi hâlde, sözcükler, yazılar, resimler, semboller vs. vasıtasıyla kodlanmış olan iletiler, hedef kişide amaçlananı duygu ve davranış değişikliğini sağlayamaz. Düzgün kodlanmayan iletiler, eksik veya yanlış algılanarak bir gürültü öğesine dönüşebilir, taşıdığı anlamdan çok farklı, istemediğimiz biçimde çarpıtılmış olarak çözümlenebilir (Oskay, 1992:19).
2.3.3. Geribesleme / Feedback
Geribesleme (feedback), kaynak tarafından gönderilen mesajı alan hedefin gelen mesajı zihninde yorumlayarak, kaynak kişiye cevap niteliğinde yeni bir mesaj göndermesidir. Aslında hedeften yollanan feedback, doğrusal iletişim bağlamında düşünüldüğünde, yeni bir iletişim olayıdır. İletişim bir döngüsel süreç olarak tanımlanırsa, ancak feedback alındığında iletişim süreci tamamlanmış olur. Diğer türlü, sadece bir mesaj “iletilmiş” olur. İletişim, karşılıklı ilet-iş-mek ile mümkündür.
Yüz yüze iletişim ile kıyaslandığında kitle iletişiminde geribildirim imkânları çok kısıtlıdır. Büyük kitlelere iletinin gönderilmesinden sonra, hemen ya da kısa sürede tepki alınması genellikle mümkün olmaz. Gecikmeli veya çok sınırlı olarak işleyen bu geribildirim mekanizması ile sonuçlarının genelleştirilmesi hatalı olur. Bu açıdan kitle iletişimi, tek yönlü, doğrusal bir iletişim biçimi olarak yorumlanır. Alıcının aynı anda cevap verme olanağı fiilen yoktur ve bu yüzden iletişim sisteminde göndericiyle alıcı arasında keskin bir kutuplaşma söz konusudur (Yüksel, 2013:19).
2.3.4. Gürültü
İletişim sürecini aksatan, engelleyen her şeye gürültü denebilir. İletişim sürecinde kullanılan kanal radyo, televizyon gibi görsel işitsel kitle iletişim araçları ise, frekanslardaki zayıflama, görüntülerdeki parazitlenme olarak düşünülebilir. Yüz yüze gerçekleşen iletişim sürecinde ise gürültü, dış etkenlerden kaynaklanan herhangi bir ses ya da kaynak ve alıcı arasında herhangi başka bir kişinin ya da aracın iletilere müdahalesi olarak ifade edilebilir. Sınıfta ders anlatan öğretmeni dinleyen öğrenciler için sokaktan gelen siren sesi bir gürültü öğesidir. Her iki durumda da, sürece dışarıdan yapılan müdahalede kaynak ile alıcı arasında gidip gelen ileti zarara uğrayacak, hasar görecek ve anlaşılması güçleşecektir (Vural, 2013:11). Ayrıca iletişim sürecindeki hedefin veya hedef kitlenin zihinsel olarak kendini kapatması veya başka şeylere odaklanması da bir çeşit gürültü öğesidir.
İletişimi aksatan veya tamamen engelleyen gürültü unsurlarına, kesintiler, zamanın kısıtlı olması, kaynak kişi veya kurumun (medyanın) konu üzerindeki yetersiz bilgisi, tecrübeler, fiziksel uzaklık, hedefin konuya çok fazla/çok az ilgi duyması, kaynak ve hedefin kişisel beklentilerinin farklılığı gibi çok farklı örnekler verebiliriz.
2.3.5. Referans Çerçevesi
Hem kaynak, hem de hedefin sosyalleşme sürecinde öğrendikleri, hayat tecrübeleri onların referans çerçevelerini oluşturur. İletişim sürecini başlatan kaynak, iletiyi kodlarken, ancak kendi bilgi ve tecrübesinin izin verdiği kadar bir yeterlilikte duygu, düşüncelerini aktarmaya çalışabilir. Cümlelerini kurarken seçtiği kelimeler, onun bütün toplumsallaşma tecrübesinin (aile, eğitim, arkadaş çevresi, medya) bir ürünü olarak dilinden dökülür. Aynı biçimde, hedef de yine toplumsallaşma tecrübesinden öğrendikleriyle kodlanan mesajları açar. Aslında iletişimin gerçekleştiği nokta, kaynak ve hedefin referans çerçevelerinin kesiştiği ortak alandır.
Kaynakla alıcının referans çerçevelerinin kesişme alanı ne kadar geniş olursa iletişim de o kadar etkili olur. Ortak referans çerçevesinin genişliği, kaynak ve alıcının birbirlerini çok iyi anladıklarını gösterir. Aynı toplumsallaşma süreçlerinden geçenler, konuşmadan bile anlaşabilirler. Aynı meslekteki kişiler, aynı dili konuştukları için birbirlerini daha kolay anlayabilirler. Aslında iletişim süreci dediğimiz şey de ortak referans alanlarını genişletme işidir.
2.4. İletişim Sürecine İki Temel Yaklaşım
İletişim bilimciler, iletişim olgusunu ‘etkileme süreci ve anlam üretme süreci ‘ olarak iki temel yaklaşım üzerinden değerlendirmektedirler. Bu iki temel yaklaşım, ileriki bölümlerde ele alacağımız gibi, aynı zamanda iletişim biliminin iki temel paradigması olan liberal iletişim kuramları ve eleştirel iletişim kuramlarının da temelini oluşturacaktır. Liberal kuramcılar iletişimi daha çok “etkileme sürecinin bir aracı” olarak görmektedirler. Aslında bu yaklaşıma göre, iletişim çok teknik bir süreçtir. Eleştirel kuramcılar ise, iletişimi bir “anlam üretme süreci” olarak görürler. Anlam üretilen bir meta hâline geldikten sonra da, çok kolay manipüle edilebilen, pazarlanabilen, propaganda malzemesi yapılabilen bir “arac”a dönüşmektedir.
2.4.1. Etkileme Süreci Olarak İletişim
İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemde, iletişimi bir model çerçevesine oturtmaya çalışan ilk sosyal bilimciler, iletişimi doğrusal bir süreç olarak tasvir etmişler ve sürecin kaynak, ileti, kanal ve alıcıdan oluşan dört temel öğesinden bahsetmişlerdir.
Bu modele göre iletişimi başlatmak isteyen kaynak kişi (veya kurum/medya), ulaşmak istediği kişilere (hedef veya hedef kitle) yollamak istediği mesajı kodlayarak belli bir kanal aracılığı ile gönderir. Hedef ise, kaynaktan kodlanarak gelen mesajı açarak anlamlandırır. Böylece iletişim süreci tamamlanmış olur.
2.4.2. Anlam Üretme Süreci Olarak İletişim
İletişimi bir anlam üretme süreci olarak görmek demek, sürecin tüm öğeleri (kaynak, ileti, alıcı gibi) arasında bir etkileşim olduğunu ve bunun irdelenmesi gerektiğini kabul etmek demektir. Sesli veya görüntülü sembollerin nasıl oluştuğu, anlamlarının nasıl kodlandığı, nasıl yorumlandığı/okunduğu, toplumsal ve kültürel bağlamı içerisinde değerlendirilir. Yani iletişimin gerçekleşmesi, doğrusal ve teknik bir akıştan öte, zihinsel bir emek isteyen devinimsel bir süreçtir (Cangöz, 2013:7). Bu paradigma, iletişimi anlamların üretilmesi ve değişimi olarak görür. Kaynağın iletiyi üretme sürecinde etkilendiği toplumsal ve kültürel boyutları ele alır. Metinlerin içerdiği iletilerin kültürün içindeki rollerine bakar.
1950’lerden sonraki iletişim araştırmaları, iletişimin dört temel ögesine (kaynak, ileti, kanal ve alıcı) geribildirimi (feedback) ekleyerek, iletişimi doğrusal değil, dairesel ve döngüsel bir yapı olarak kuramsallaştırmışlardır. Ayrıca hem kaynağın, hem de alıcının (hedef) iletiyi sağlıklı bir biçimde yorumlamasını ve çıkarımlarda bulunmasını engelleyen gürültü iletişimin ögeleri arasına katılmıştır. Daha sonraları iletişim sürecini etkilediği belirtilen ve çeşitli kaynaklarda farklı tanımlar getirilen pek çok öğe daha iletişim modeline eklenmiştir (Cangöz, 2013:5).
İletişimi bir anlam üretim süreci olarak yorumlayan paradigmanın ilk temsilcileri, kitle iletişim araçlarına eleştirel yaklaşan Marksist toplum eleştirisine dayanan ve Frankfurt Okulu kökenli toplumbilimcilerdir. Kapitalist ekonomik düzene ve liberal sisteme yönelik eleştiriler getiren ve her biri var olan toplumsal ve iletişimsel yapının radikal ve dönüşümcü bir eleştirisinden yola çıkan bu görüşler ‘eleştirel’, ‘kuramsal’, ‘kültürel’, ‘toplumbilimsel’ ya da ‘değişimci yaklaşımlar’ gibi adlarla tanımlanmıştır. İngiltere ve Batı Avrupa’daki araştırmacılar tarafından geliştirilen bu yaklaşımların niteliklerini etki odaklı çalışmalardaki gibi kesin çizgilerle ayırt etmek zor olsa da genel olarak endüstrileşmiş kapitalist toplumların Marksist eleştirisine dayanan daha geniş bir geleneğin içine konumlandıkları söylenebilir (Yüksel, 2013:23). Çıkış noktasını Karl Marx’ın görüşlerinin oluşturduğu ve onun toplum ve değişimi, tarih ve insan, fikirler ve ideoloji anlayışını çıkış noktası olarak kabul eden eleştirel yaklaşımların temelinde medyanın üretim faktörleriyle, kapitalist endüstriyel oluşumun genel tiplerine benzeyen üretime sahip olduğu düşüncesi yatar. Bu paradigma ile ilgili konular ve tartışmalar ileriki bölümlerimizde daha ayrıntılı işlenecektir.
İletişim toplumsal bir süreçtir. İletişimin, hedef kişi veya kitlede bir tutum veya fikir değişikliği hedefleyerek yapılıyor olması bile, onun bireysellikten çıkıp toplumsal bir olgu olması için yeterli sebeptir. İletişim bir anda olup biten, grupsal veya toplumsal yapıdan bağımsız bireysel bir olay olmayıp, onu hazırlayan olaylar dizisinin yansıması olarak ele alınabilecek bir süreçtir. Bu sürecin en temel üç öğesi kaynak, ileti ve hedef iken, bunlara ilave olarak kanal/araç, kod/kodlama/kodaçma, feedback/geribesleme, gürültü ve referans çerçevesi diğer iletişim öğeleri olarak sayılmalıdır. İletişim sürecine iki temel yaklaşım biçimi vardır. Birincisi etkileme süreci olarak (doğrusal) yaklaşım, ikincisi ise anlam üretme süreci olarak (döngüsel) yaklaşımdır.
Bölüm Özeti
İletişimin anlık olup biten bir olay olmadığını, akıp giden bir sürecin bir parçası olduğunu öğrendik. İletişimin bireysel değil, toplumsal bir olgu olduğunu öğrendik. İletişimin kaynak, ileti ve hedef olmak üzere üç temel öğesini ve bunlara ilave olarak bilmemiz gereken kanal, kod-kodlama-kodaçma, gürültü ve referans çerçevesi olmak üzere diğer öğelerini öğrendik. Kaynak ile alıcı arasındaki ortak referans çerçevesinin ne kadar geniş olursa, iletişimin o kadar sağlıklı kurulabileceğini öğrendik. İletişim sürecinde doğrusal ve döngüsel olmak üzere iki temel yaklaşım olduğunu, bu yaklaşımların iletişim akışlarını şema üzerinde görerek öğrenmiş olduk.
Comments